TAYLAN KÜMELİ MEDYA YANSIMALARI

Kalp - Damar Hastalıkları

Bazen öfkeyle, bazen sevinçle ama çoğunlukla fizyolojik problemlere bağlı inip çıkabilen kan debimizin, beslenmeyle de ne kadar ilgili olduğunu görmemiz açısından hazırladığım yazıdaki öğeler hayatımıza yeni bir bakış katacaktır umarım.

TUZ

Sofra tuzunun asıl adı “sodyum klorür” dür, %40 sodyum ve %60 klordan oluşur. Sodyum besinlerde doğal olarak bulunan bir mineraldir. Sodyumun vücuttaki temel görevlerinden birisi sıvı dengesini korumaktır. Hücre içi ve dışındaki sıvıların hareketini kontrol eder, kan basıncını düzenler, sinir uyarılarını iletir ve kalp kası dahil tüm kasların gevşemesini sağlar. Vücuttaki sodyum düzeyini böbrekler ayarlar. Sağlıklı bireylerde ihtiyacın çok üzerinde tüketilmesi dışında, sodyum konsantrasyonu çok yüksek seviyelere çıkmaz. Sodyumun fazla miktarı vücutta depo edilmez. Fazla alınan sodyumun büyük bir kısmı idrarla, daha az oranlarda da terlemeyle atılır. Ancak, bazı bireyler sodyuma duyarlı kan basıncına sahip olabilirler. Bu bireylerin diyetlerindeki fazla sodyum, yüksek kan basıncını oluşturmaktadır. Bu durumda sodyum alımının azaltılması kan basıncının düşürülmesinde yardımcı olabilmektedir. Sağlıklı bireylerde gıdalardan aldığımız günlük tuz miktarı 6 gr’ı ( 1 tatlı kaşığı ) geçmemelidir. Bu miktara yemeklerden, ekmekten, içeceklerden aldığımız tuz miktarı da dahildir.

HİPERTANSİYON

Kan basıncı (tansiyon), kanın atardamar duvarlarına uyguladığı kuvvettir. Milimetre civa ( mmHg) olarak ölçülür ve önce sistolik kan basıncı ( kalp atarken) , ardından da diastolik kan basıncı ( iki vuru arasında kalp dinlenirken ) olmak üzere iki ayrı değerle ifade edilir. Her iki değerde önemlidir. Dünya sağlık örgütü ( WHO ) uzmanlar komitesine göre; sistolik kan basıncının 140, diastolik kan basıncını 90 mmHg ve altında olması normal kabul edilmekte. Gün içinde kan basıncında iniş çıkışlar olur. Kan basıncının uzun süre yüksek kalmasına hipertansiyon denir. Türkiye’de hipertansiyonun görülme sıklığı %11 ile 43 arasında değişmektedir. Hipertansiyonluların çoğunluğunu 40 yaş üstü grup oluşturmaktadır. Yetişkin nüfusta hipertansiyon görülme sıklığı erkekte %17, kadında %20’ dir.

Hipertansiyon; felç, böbrek hastalıkları ve koroner kalp hastalığı için önemli risk faktörüdür. Hipertansiyonlu bireyin koroner kalp hastalığına yakalanma olasılığı normal tansiyonlulardan 3-4 kat, felç geçirmesi 7 kat daha fazladır. Hipertansiyonu etkileyen birçok faktör vardır; kalıtım, şişmanlık, diyet ve ilaç kullanımı. Kalıtım açısından incelediğimizde siyah tenlilerde beyazlardan daha sık veya daha erken yaşta görülür ve daha ağır seyreder. Kan basıncı üst sınırlara yakın olan çocukların da ileride hipertansif ebeveyn oldukları ileri sürülmüştür. Şişmanlık ise hipertansiyon için başlıca risk faktörüdür. Beden ağırlığı olması gerekenin %20 üstünde olanlarda hipertansiyon sıklığı normal kiloluların iki katıdır. Bel/kalça oranı kan basıncı ile, genel şişmanlıktan daha önemli korelasyon göstermektedir. Özellikle 30-40 yaş arasında ağırlık kazanımı kan basıncını yükseltmektedir.

YÜKSEK TANSİYONDA BESLENME ÖNERİLERİ

Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında önemli bir ilişki söz konusudur. Yüksek tansiyonu olan bireyler doktorlarının tavsiyesine göre ya hiç tuz kullanmamalı ya da miktarını sınırlandırmalıdır. Yemekler tuz konulmadan pişirilmeli, ekmeğin de az tuzlu olmasına özen gösterilmelidir. Yemeklerinizde potasyumdan zengin maydanoz, nane, kekik, dereotu, limon suyu, soğan gibi tat vericilerin kullanımı, yemekte ki tuzun eksikliğini bir ölçüde giderecektir. Diyette doymuş yağ asitlerini çok içeren tereyağı ve katı margarin kullanılmamalıdır. Daha çok yemeklerde bitkisel yağları ve salatalarda da zeytinyağ kullanımı önerilmektedir. Aşırı miktarda tuz içeren salamura ve konservelerden uzak kalınmalıdır. Sofranızda roka, maydanoz, yeşil soğan, tere gibi yeşilliklerin bulunmasına özen gösterin.

KALP – DAMAR HASTALIKLARIYLA SAVAŞIMDA ETKİLİ BESİN ÖĞELERİ

Kalp ve damar hastalıklarından korunmada, hatta tedavide birçok vitamin ve mineralin olumlu etkisi bulunmuştur. Aşağıda bu besin öğelerinden üzerinde en çok araştırma yapılmış olanları ele alınıp nasıl etki gösterdikleri açıklanacaktır.

VİTAMİNLER

Beta – Karoten

A vitamininin ön maddesi olan beta – karoten vücutta yağlı dokularda depolanmakta ve gerektiği zaman A vitaminine cevrilmektedir. Harvard Üniversitesinde 6 yıl süren bir araştırmada 22 bin kişi gruba ayrılarak yarısına iki günde bir 50 mg beta – karoten, diğer yarısına da boş haplar (placebo) verilmiştir. Çalışmanın sonunda karoten alan grubun almayanlarına göre yarıdan daha az oranda kalp – damar hastalıklarına yakalandığı gösterilmiştir.

ABD’de yapılan ve “Hemşirelerin Sağlık Çalışması” adı verilen başka bir geniş çaplı araştırmada da en çok beta – karoten alan hemşirelerde miyokard enfarktüsü ( kalp krizi ) geçirme riskinde %70’e yakın azalma olduğu ortaya çıkarılmıştır.

C Vitamini

Antioksidan bir vitamin olan C vitamini özellikle kötü kolesterolün (LDL) oksijenden zarar görmesini engellemektir. Aynı zamanda iyi kolesterol (HDL) yükselmekte ve yüksek toplam kolesterolü düşürmektedir.

ABD’nin Boston kentinde yapılan bir araştırmada günlük gereksinimin 3 katı (180 mg) C vitamini alan ve kandaki C vitamini düzeyi yüksek kişilerin tansiyonlarının normal, HDL düzeylerinin yüksek, LDL düzeylerinin de düşük olduğu belirlenmiştir.

Günde 1 gram C vitamini, yüksek kolesterollü diyetle beslenen kişilerin kanlarında atheroskleroza neden olan maddelerin bir araya toplanmasını ve damarlara yapışmasını önlemektedir.

Deney hayvanları üzerinde yapılan araştırmalarda da yüksek kolesterollü diyet uygulayarak atheroskleroz başlatılan hayvanlarda C vitamini vererek bu durumun önlendiği ve geri döndürülebildiği gösterilmiştir.

C vitamini yetersiz alındığı zaman damarların çatlaması kolaylaşmakta, yüksek tansiyonla da bir araya gelirse kanamalara ve felce yol açabilmektedir. Bol sebze ve meyve tüketimi felci önlemekte ve bu bilim adamlarınca meyve ve sebzelerin zengin C vitamini ve potasyum kaynağı olmasına bağlanmaktadır. C vitamini de potasyum gibi felç için risk faktörü olan yüksek tansiyonun düşürülmesinde en etkili besin öğelerindendir.

E Viatmini

1990’lı yıllarda ABD’de başlatılan 2 büyük araştırma E vitaminin kalp hastalığı riskini azaltmada çok etkili olduğunu göstermiştir. Bunlardan birinde, 2 yıldan uzun süre E vitamini kullanan hemşirelerin, diğerinde de sağlıkla ilgili mesleklerde çalışan erkekler arasında daha fazla E vitaminini alanların koroner kalp hastalığı riskinin düşük olduğu bulunmuştur.

Günde 400 Uluslararası Ünite E vitamini, kan pıhtılaşmasında görevli hücrelerin bir araya toplanıp birbirine yapışmasını önlemektedir. Bunun iki katı E vitamini ise LDL oksidasyonunu yarı yarıya azaltmaktadır.

Kalp kasına yeterli oksijen gitmediği için oluşan göğüs ağrısı (anjina) da E vitaminiyle azaltılabilmektedir. İskoç ve İsviçreli araştırıcılar tarafından ortak yapılan bir araştırmada kandaki E ve C vitamini düzeyleri düşük hastaların daha çok göğüs ağrısı çektikleri belirlenmiştir. By – pass ameliyatından önce E vitamini verilmesi de ameliyat sırasında kalbe yüklenen stresi azaltmaktadır.

B Vitaminleri

B-6 vitamininin kalp hastalıklarından korunmadaki rolü daha çok toplumlar üzerindeki incelemerle belirlenmiştir. Et tüketiminin ve kükürtlü amino asitlerin alımının yüksek, B-6 vitamini alımının ise düşük olduğu ülkelerde atheroskleroz daha sık görülmektedir. B-6 vitaminince yetersiz diyetle beslenen laboratuar hayvanlarında da insanlardakine benzer atheroskleroz belirtileri ortaya çıkmaktadır.

Kalıtsal bir hastalık olan homosistinürli çocuklarda ileri düzeyde atheroskleroz oluşmaktadır. Bu hastalıkta, çalışması için B-6 vitaminine gereksinim gösteren amino asitlerin metabolizması bozulur ve homosistein adlı bir amino asit birikmeye başlar. Doğuştan B-6, B-12 ya da folik asit vitaminlerinin yetersizliği olan kişilerde damarlarda pıhtı oluşumuna ve kalp hastalığı riskinin artmasına neden olan bu madde yükselmektedir.

Menopoz sonrası kadınlar üzerinde yapılan bir araştırmada bu kişilerin kandaki homosistein düzeyi yüksek bulunmuş, günde 5 mg folik asit verilerek bir ayda düşürülmüştür. Folik asitin kalp hastalıklarını ve sakat doğumları önlemedeki rolü göz önüne alınarak ABD’de gıdaların folik asitle zenginleştirilmesi tartışmaları gündeme gelmiştir.

Kolesterol düşürücü diğer ilaçlardan farklı olarak, niasin vitamini LDL’nin yapımını ve kan dolaşımına salgılanmasını engellemekte, böylece önemli bir etki göstermektedir. Ayrıca, kalp krizi geçirmiş hastalarda ölüm riskini azaltmaktadır. Kalıtsal olarak kolesterolü yüksek kişilere niasin verildiği zaman toplam kolesterol ve LDL düzeylerinin düştüğü, HDL’nin ise yükseldiği görülmüştür.

MİNERALLER

Kalsiyum

Hem kan basıncının ayarlanmasında hem de kolesterolün düşürülmesinde etkilidir. Külesterolün düşmesi, LDL’yi düşürüp HDL’yi yükselterek gerçekleşmektedir. Kalsiyumun kalp hastalıklarından korunmada başka bir etkisi de vücutta nitrik oksit adlı bir maddenin üretimini arttırmasından kaynaklanmaktadır. Nitrik oksit, tüm organların işlev görmesinde rol oynadığı gibi kan damarlarının açılmasını sağlar ve böylece kan basıncını düşürür.

Magnezyum

Diyetleriyle ve sert sularla daha çok magnezyum alan toplumlarda kalp – damar hastalıkları riskinin daha düşük olduğu belirlenmiştir. Magnezyum, özellikle kandaki yağları ve bu yağların makrofaj hücreleri tarafından sindirilmesini kontrol ederek kalbi korur. Magnezyum yetersizliği yüksek tansiyona, düzensiz kalp atışlarına, damar tıkanmasına ve ani ölümlere neden olabilir. İngiliz doktorlar kalp krizi geçirmekte olan hastalara magnezyum enjekte ederek ölümleri dörtte bir oranında azaltmıştır. LDL’nin oksitlenmesi de magnezyum yetersizliğinde daha çok meydana gelmektedir.

Potasyum

Diyetlerdeki potasyum miktarı düşük olan İskoçların ve Amerikan zencilerin felç ve kalp krizi geçirme risklerinin yüksek olduğu belirlenmiştir.

Deney hayvanlarına da ekstra potasyum verildiği zaman kalpten ölümler %90 azalmaktadır.

Krom

İnsülin kormonuna yardım ederek vücuttaki yağın yakılmasını ve kolesterol kullanımını kontrol eder. Krom yetersizliğinden kandaki kolesterol hücrelere giremediğinden uzun süre kanda dolaşarak oksitleneme ve dolayısıyla damarlara zarar verme riski artar. Diyete krom eklendiği zaman atardamarlarda biriken kolesterolün azaldığı gösterilmiştir.

Demir

Oksijen kanda alyuvarlarda bulunan ve demir içeren hemoglobin adlı bir protein tarafından taşınmaktadır. Kalbe de yeterli oksijen bu yolla gidebilmektedir. Demir yetersizliğinde damar tıkanması daha sık olarak ortaya çıkabilmektedir. Ancak, kan dolaşımında proteine bağlı olmadan serbest dolaşan demir LDL’nin oksitlenmesine neden olabilir.

BAKIR

Birçok enzimin önemli bir kısmını oluşturan bakır, vücuttaki serbest radikallerin atılmasına yardımcı olur. Bakır yetersizliğinde tansiyonun ve kolesterolün yükseldiği belirlenmiştir.

Magnezyum

LDL ve HDL’nin düzenli görev yapmasında ve kolesterol yapımında rol oynar. Magnezyum yetersizliğinin damar tıkanmasına neden olduğu bildirilmiştir.

Çinko

Kalbe serbest radikallerin verdiği zarar bazen çinkoyla azaltılabilmekte ve kalp ameliyatlarından sonraki ritim bozuklukları düzeltilebilmektedir.

DİĞER BESİN ÖĞELERİ

Lesitin

Tüm hücrelerde, en çok da beyin, kalp, karaciğer ve böbreklerde bulunan doğal bir antioksidandır.

Lesitin; beyinde asetil kolin adlı maddeye çevrilerek bellek, düşünme yeteneği ve kas kontrolünde görev alır. Kolesterolün damar çeperlerinde birikmesini önler. Yapısındaki hem suda, hem de yağda çözme özelliğinden dolayı damarlardaki yağları metabolize ederek karaciğer bozukluğunun önüne geçer. Yağda çözünen A, D, E ve K vitaminlerinin emilimine ve vücutta kullanımına yardımcı olur.

Ticari olarak yumurta, soya ve mısırdan elde edilen lesitin kolesterolü düşürme amacıyla kullanılmaktadır. Hastalara soya lesitin verilmesi kolesterol düzeyinin %30 düşürülmesini sağlamıştır.

Koenzim Q

İnsan vücudunda ve gıdalarımızda, özelliklede balıkta bulunan vitamine benzer bir maddedir.

Kalp hastalarındaki düzeyi düşük bulunmuş ve 12 hafta bu kişilere verildikten sonra kalbin pompalama gücünde artma ve nefes darlığında azalma olmuştur. Ayrıca, düzensiz kalp atışlarını tedavide başarıyla kullanmıştır. Kalp kasının kasılmasında yardımcı olduğundan kalp krizi riskini de azaltmıştır.

 

Koenzim Q en çok sardalya ve uskumruda bulunmakta, balığın damar tıkanmasını önlemedeki rollerinden birinin bu maddeyi içermesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Koenzim Q içeren diğer gıdalar arasında soya ve susam yağları, ıspanak, brokoli ve buğday embriyosu sayılabilir.

 

Taurin

Vücuttaki tüm dokularda ve anne sütünde bolca bulunan bir amino asittir. Bazı araştırıcılar, kalbe yeterli kanın gitmediği durumar da ortaya çıkan düzensiz kalp atışlarını hücre içi taurinin azalmasına bağlanmaktadır. Taurin ayrıca, kan basıncının düşürmede ve antioksidan etkisinden dolayı göz sağlığına etkilidir.



Gazete
Makale